30 Haziran 2015 Salı

TEOMAN ŞARKILARI

Yemin ederim o adam Teoman :)))

    Geçtiğimiz pazar günü Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi'nde Teoman konserindeydik. Biletleri aldığım günden itibaren heyecanla bekledim bu konseri. 
Çünkü ben Teoman'ın şarkılarını çok seviyorum. Kendisi hakkında pek bilgim yok, ilgilenmedim açıkçası. Fakat şarkılarının ben de yarattığı imaj onun huzursuz bir ruha sahip olduğu yönünde. Hani bazı insanlar farklı bir zekayla gelirler dünyaya, çevrelerinde aynı ayarda insan bulmaları ve dertleşmeleri zor olur, hayatı ve dünyayı anlamlandırma gayretiyle geçer ömürleri, kendi kendilerine düşünür dururlar, başkalarına değil de yalnızca kendilerine zararı olan uyum sorunu yaşarlar, huzursuzdurlar... İşte Teoman'ın şarkılarını dinlerken böyle bir insanla karşı karşıyaymışım gibi hissediyorum. Ve seviyorum böylesi fazlaca akıldan dolayı huzursuz olan insanları. En fenası hem aptal hem huzursuz olmak:) Yani Teoman'ın yalnızlık, anlayamamak, anlaşılamamak, boş veriş yüklü şarkılarını seviyorum. 
    Aşk şarkılarını da seviyorum. Arka arkaya dizilmiş boş sözlerden oluşmuyorlar çünkü. Hepsi bir hikaye anlatıyor. İlk aklıma gelenler mesela... Aşk Kırıntıları, O, 
İki Yabancı, Papatya... Her birini dinlerken hüzünlü bir öykü okuyormuş gibi hissediyorum. İki Yabancı'da erkek "Yazdan kalma bir günden, ya da Çölde Çay filminden, bir sahne var aklımda" diyerek başlıyor ve anlatıyor, arkasından kadın "Yazdan kalma bir günden, ya da Çölde Çay filminden, benim de sahneler aklımda, seninkilerden farklı ama" diyerek devam ediyor ya... Ba-yı-lı-yo-rum. Kadın ve erkek kişisinin ilişkilere -ya da sorunlara- nasıl farklı bakabildiklerini şahane anlatıyor diye düşünüyorum. Diğer bir şarkıda erkek "Yokla ceplerini aşk kırıntıları kalmış olmalı biraz" diyor da, kadın "Aşk kırıntısıyla doymaktansa tek başıma aç kalırım bu hayatta" diye posta koyuyor ya hani, işte ona da bitiyorum:) Barış Manço'nun Kol Düğmeleri'ni, Bora Ayanoğlu'nun O Yaz'ını ve Tanju Okan'ın Kadınım isimli şarkılarını çok ama çok severim. Teoman bu klasikleri de seslendirdiği için ayrıca kalbimi fethediyor. 
    Konser de şahaneydi. Sadece yeni albümünden okumadı Teoman. Gemiler, Renkli Rüyalar Oteli, İstanbul'da Sonbahar, Aşk Kırıntıları, Bana Öyle Bakma, Bugün, Fahişe, Çoban Yıldızı, Sevdim Seni Bir Kere, Güzel Bir Gün, Senden Önce Senden Sonra gibi eski şarkıları da söyledi. Konserin güzel geçmesinde orkestranın payı yadsınamaz. Çok iyilerdi. Çok iyi şarkılar dinledim, bir çoğu eksik kaldı. Yine olsun yine giderim:) "Ama canlı performansı iyi değil, aslında hiç de karizmatik değil, bir ara yetmez ama evetçiydi" gibi eleştirileri duymak istemiyorum, Teoman şarkıları bana iyi geliyor:)))) Diyorum ve aşırı sevdiğim "O" şarkısıyla sözü bağlıyorum. 










26 Haziran 2015 Cuma

HİERAPOLİS'TE BEN...

    Zamanın birinde, çirkinliğinden bıkmış olan çoban kızı, canına kıymak için kendini Çökelez Dağı'ndan aşağılara bırakır. Efsane bu ya... Ölmez... Pamukkale'nin şifalı sularında bulur kendini. Sonrası mutlu haber... Bembeyaz travertenlerin mavi sularından güzeller güzeli bir kız olarak çıkar. Bugün de güzelleşeceklerine inanan yerli ve yabancı turistler, kalsiyum karbonat açısından zengin suları yüzlerine sürerek dolaşırlar Pamukkale'nin şifalı travertenlerinde. Seneler önce, Roma İmparatorluğu'nun her bir bölgesinden zenginleri, komutanları, sanatçıları, filozofları Altın Kent Hierapolis'e getiren de bu şifalı sular değil midir zaten? Aynı zamanda yine bu sulardır tekstil konusunda Roma İmparatorluğu'nun en önemli merkezlerinden biri olan 
Lykos Vadisi'nde (Bugünkü Denizli) üretilen kumaşların renklerini kaliteli ve kalıcı yapan. Asalet simgesi mor kumaşlar burada boyanır, buradan dağılır imparatorluğun dört bir yanına. 
    Pamukkale'de, yüzeye çıkan yeraltı sularının içindeki kalsiyumun çökmesiyle oluşan travertenleri gezdikten ve doğanın muhteşemliğine bir kez daha saygılar sunduktan sonra antik Hierapolis kentinde bulursun kendini. O Hierapolis ki geçmiş zamanın ruhunu bana en çok hissettirmiş olan kenttir. Aslında nerede ve hangi tarihte olduğumu unutarak sokaklarında gezdiğim kenttir. Hierapolis'te  ben bir dokuma tüccarıydım anıtsal Domitian kapısından şehre girip, Frontinus caddesinde tanıdıklarla selamlaşarak yürüyüp Agora'ya giden; Hierapolis'te ben Roma'nın asil ailelerinden birinin kızıydım muhteşem kabartmalarla süslü sahnesine hayran olduğum amfi tiyatroda gösteriler izleyen; Hierapolis'te ben bir kahindim, Plutonium'da yer altından sızan gazın etkisiyle esrikleşmiş gelecekten haberler veren; Hierapolis'te ben Kleopatra'ydım antik havuzun sularında keyif eden; Hierapolis'te ben saygı duyulan bir bilgeydim, zeytin ağaçlarının altında öğrencileriyle sohbet eden; kutsal Hierapolis'te ölmek ayrıcalıktı o zamanlar, ben uzun yollar aşıp buraya gelmiş bir yaşlıydım, Nekropol'de mezarının hazırlıklarıyla uğraşan; ama en güzeli, Hierapolis'te ben bir çocuktum, ılık bir akşamüstü saçlarını Ege rüzgarına vermiş, gelincikler arasında koşturan...
    Pek çok antik kent gezdim ancak Hierapolis özel duygular yaşadığım özel bir yer oldu benim için. Anlatması zor. Öyle ki bu yazıyı kaleme alırken bile orada hissettim kendimi. O yüzden bu sefer kitabi bilgilere yer vermek istemiyorum. Biraz yazı, biraz fotoğraf tercüman olsun hislerime...
Hierapolis'in kurucusu, Pergamon Kralı II.Eumenes (M.Ö 2.yy başları)

Frontinus Caddesi





Domitian Kapısı

Sahne bölümü frizlerindeki mitolojik konulu kabartmalarla önem kazana amfi tiyatro. Restorasyon yeni tamamlanmış.



Kleopatra'nın da yıkandığı söylenen antik havuz. Bir deprem sonrası ortaya çıkmış. Sütunlar da depremin izleri... 





Plutonium. Yeraltından sızan zehirli gazların kaynağı. Din adamları halkı etkilemek için çok kullanmış. Yunanistan'daki Delfi Tapınağı'nda olduğu gibi.




 
Hierapolis'te ben mutlu... :)



Hamiş: Hierapolis antik kenti şimdiki haliyle bile oldukça etkileyici ve turistlerin ilgisini çeken bir yer. Şehir bir de tamamen ayağa kaldırılsa muhteşem bir görüntü ortaya çıkacak. Antik tiyatro, eski Kültür ve Turizm bakanı Ertuğrul Günay'ın özel çabasıyla restore edilmiş. İyi de olmuş. Sahne bölümündeki frizleriyle önemli bir tiyatro burası. Hierapolis'te kazılar devam ediyor. Yarı İtalyanlar, yarı Türkler tarafından, biraz da tartışmalı şekilde. İtalyanların işi yavaştan aldığı, senede iddia ediliyor. Geç olsun, güç olmasın, temiz olsun, temennim Hierapolis ayağa kalksın.


                        Hafta Sonunda Denizli






22 Haziran 2015 Pazartesi

GRAYSON PERRY / KÜÇÜK FARKLILIKLAR

    Bugünlerde Pera Müzesi'nde oldukça renkli ve sıra dışı bir sergi var. 
Grayson Perry / Küçük Farklılıklar... 
British Council işbirliğiyle hazırlanmış. 
    
    Britanya'nın en önemli çağdaş sanatçılarından biri olan Grayson Perry, çok yönlü çalışmalarıyla tanınıyor. Aslen seramik sanatçısı olmasına rağmen baskı, çizim, nakış, tekstil alanlarında da eserleri var. Aynı zamanda televizyon programları ve radyo şovları da sunan popüler bir sanatçı. Başarısı, 2003 yılında Britanya'nın çağdaş sanat alanındaki en prestijli ödülü olan Turner Ödülü'yle ve 2013 yılında Kraliyet nişanıyla taçlandırılmış.
    Pera Müzesi'ndeki sergide Perry'nin seramik, tekstil ve kağıt üzerindeki işleri yer alıyor. Girift yazı ve şekillerle bezenmiş rengarenk vazolar, biblolar, haritalar, baskılar ve halılarda günümüz dünyasını her yönüyle (Seks, politika, din, insan ilişkileri, büyük şirketler vs.) izlemek mümkün. Çizgi roman okumanın keyfine benzer bir keyifle takip ettim eserleri ve hiçbir ayrıntıyı kaçırmamak için dikkat kesildim. Şöyle demiş Grayson Perry: "Ben her zaman, zengin, yoğun bir tür iş elde etmeye çalışmışımdır. Zarafet sufleleri yapmam. Benim eserim yavaş ve zahmetlidir ve insanların eserdeki iş gücünü hissetmesini istiyorum. Bir eseri yapmak için günlerce çalışmanın önemli olduğunu ve genellikle küçümsendiğini düşünüyorum".

    Özellikle sergiye adını veren "Küçük Farklılıkların Kibri" halı serisi muhteşem. 
6 büyük boy duvar halısından oluşan bu seri, hayali bir karakter olan Tim Rakewell'in doğumundan ölümüne dek hayatını anlatıyor. Perry bu çalışmasında William Hogarth'ın 1730'lara ait "Bir Hovardanın Seyri" isimli gravür serisinden esinlenmiş. Hogarth'ın eserinde cimri babasından miras kalan parayı hovarda zevklere kurban ederek parasız ve düşkün bir şekilde akıl hastanesinde yaşamını yitiren 
Tom Rakewell'in hayatı anlatılırken, Perry'nin eserinde ise günümüz İngiltere'sinden Tim Rakewell'in doğumu, sınıf atlaması, yükselişi ve sonunda son model Ferrari'siyle yaptığı kaza sonucu ölümü anlatılıyor. Tabii modern Britanya'nın yaşam tarzına yönelik müthiş gözlemler ve ayrıntılarla birlikte... Halıların karşısında dizilip dakikalarca inceleyen ziyaretçiler her seferinde farklı bir ayrıntıyı yakalayıp sohbete dalıyorlar ki bence sanat bu şekilde beyin jimnastiği yapmayı ve iletişime geçmeyi tetiklemeli. 

    Sanatın tarih içerisindeki seyrine ilgi duyanlar Küçük Farklılıkların Kibri serisinin aynı zamanda Rönesans sanatı duvar halıları ve dini resimlerine de göndermede bulunduğunu anlayacaklardır. Her bir kompozisyon klasik bir ressamın eserlerinden birinin modern versiyonu niteliğinde. Daha pek çok ayrıntı yine Rönesans resim geleneğini hatırlatmakta. Eserleri günümüze ait modern bir çalışma olarak izlerken, birden klasik dönem resimlerini anımsayarak hafızayı tazelemek mümkün. Ve keyifli... Perry, eskinin geleneğiyle günümüz dünyasını enteresan bir şekilde harmanlamış. 
    Kısacası ben bu sergiye bayıldım. Grayson Perry zaten oldukça ilginç ve izlemeye değer bir sanatçı. Sergide ayrıca halı serisinin tasarlanmasına neden olan belgeselin gösterimi de var ve Perry'yi tanıtmak açısından seyredilesi bir çalışma. 

    Bahsetmek istediğim çok şey var aslında ama en iyisi yerinde görmek:) 26 Temmuz tarihine kadar İstanbul'da olacak bu sergiyi henüz duymamış veya ziyaret etmek için zaman ayıramamış olanların kaçırmamasını tavsiye ederim. Sıcak bir yaz gününde serin müze salonlarında gözünü ve ruhunu okşayan sanat eserleriyle buluşmak gibisi yok. Ankara'da yaşayan dostlar da üzülmesin, "Küçük Farklılıklar" 10 Eylül-8 Kasım tarihleri arasında CerModern'de olacak. Yine küçük bir hatırlatma, Pera Müzesi çarşamba günleri öğrencilere ücretsiz. Cuma akşamları ise 18.00-22.00 saatleri arasında yine ücretsiz olarak gezilebiliyor. Ayrıca British Council'in internet sayfasından Grayson Perry ve bu sergi hakkında ayrıntılı bilgi alabilir, online yarışmaya katılarak hediyeler ve sergi bileti kazanabilirsiniz. Sizi hemen yönlendireyim:) britishcouncil.org.tr



*www.britishcuncil.org.tr
  







19 Haziran 2015 Cuma

BUGÜNLERDE...

   Selamlar! Ben geldim! Takipçi arkadaşlarım bilirler, bu sene bir devlet ortaokulunda ücretli öğretmenlik yaptım. Güzel ama yorucu bir öğretim yılı oldu benim için. Sosyoekonomik ve kültürel açıdan zor bir bölgede yer alan okulumda 1000'e yakın çocuğun Görsel Sanatlar öğretmeni oldum. Okulun mevcudunun fazlalığı bedenen ve kafa açısından yordu tabii ki ama en çok ruhen ve vicdanen yorulduğumu hissettim. Maddi, manevi zor şartlarda yaşayan çocukların sıkıntısına tanık oldum. Üzüldüm. Kolay açılabildikleri öğretmenlerindendim, bazen onlar anlattı, bazen de görünen köy kılavuz istemez misali her şey ortadaydı. Çokça sinirlendim. Ailelerin ilgisizliğine sinirlendim. Çocuklar geleceğimizdir! Bu kesin! Ne yazık ki geleceğimize yönelik ümitlerimi tükettiğim çok oldu. Tabii ki bilincindeyim ancak ailenin ve çevrenin çocuk için önemini bir kez daha, bir kez daha, bir kez daha anladım. 
    Okul idaresiyle ve diğer öğretmen arkadaşlarla uyum içinde, sorunsuz çalıştık. Gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki -az sayıdaki istisnalar hariç- genç öğretmenler çocuklar için ellerinden geleni, imkanları dahilinde yapmak konusunda hevesliler. 
Dilerim ki Allah yardımcıları olsun ve şevklerini kıracak olaylarla karşılaşmasınlar. 
Okul idaresi, eğer kadrolu öğretmen atanmazsa önümüzdeki sene beni yine çağırmak istediğini söyledi. (Ne yazık ki ülkemizde "Ücretli öğretmenler" diye bir gerçek var). Ben şu an kararsızım. Çünkü Orhun önümüzdeki yıl üniversite sınavına hazırlanacağı için ona tam destek vermek düşüncesindeyim. Bakalım...
    Yani... Demem o ki... Harala gürele, güle ağlaya koca bir kışı geride bıraktım, tatile girdim. Şimdi blog sayfama daha fazla zaman ayırmak düşüncesindeyim. Ayrıca ihmal ettiğim uğraşlarıma geri dönmek ve inşallah bol bol gezmek, arkadaşlarımla takılmak istiyorum. Hatta tatile gireli henüz bir hafta oldu ama bu süre içerisine iki günlük bir Büyükada gezisi, bir sergi, iki güzel müze ve iki kitap sığdırdım bile. Kafamı boşaltmaya ihtiyacım vardı, acele ettim. Her zaman bu kadar hızlı olamam tabii ama elimden geleni ardıma koymamayı düşünüyorum hayırlısıyla:) Tabii ki Adalar'ın, müzelerin yazısı gelecek. Ha unutuyordum, bir de genel seçimde ilk kez sandık görevi yapmış olduğum gerçeği var, kayda değer bir olay olmadı ama onu da yazacağım:) Dediğim gibi buralara daha sık uğramayı düşünüyorum. 
    Anlatacak şey çok da... Şimdilik bu kadar olsun! Herkese iyi bir yaz, huzurlu bir Ramazan ayı diliyorum. 



12 Haziran 2015 Cuma

BUTİK KİTABEVLERİ NEDEN KAPANIR?

   
    Butik kitabevi olan The Corner Book Cafe kapanmış. Çok anlamlı bir kapanış açıklaması yapmışlar. Küçük ama sıcak kitabevlerinin neden tutunamadığıyla ilgili önemli bir yazı bence. Hak vermemek elde değil. Ayrıntıları okumak isterseniz: Burada.