28 Ağustos 2015 Cuma

BUDVA... HERKES İÇİN EĞLENCELİ!

    Efendiiim, bu yaz, tatilimizi Karadağ Budva'da geçirdiğimizi söylemiştim. Neden Karadağ'ı -orijinal adıyla Montenegro'yu- tercih ettiğimizi ve ülke hakkındaki bilgileri bir önceki yazımda paylaşmıştım. İşte tam şurada. Şimdi gelelim Budva'ya...
    Temmuz ayındaki Karadağ gezimiz sırasında 7 gece Budva'da kaldık 1 gece Kotor'da. Budva'da daha uzun kalmamızın sebebi, bu şehrin daha eğlenceli olduğunu duymuş olmamızdı. Bir önceki yazıda da belirttiğim gibi, evet Budva daha eğlenceli ve renkli; Kotor ise daha güzel ve etkileyici.
Eski Şehir

    Neredeyse tüm gezi yazılarında Budva'daki çok renkli gece hayatından bahsedilir. Hatta bazen sadece bu özelliğiyle anılır. Bir de illaki uzun bacaklı -altını kalın çizgilerle çiziyorum "uzun bacaklı"- güzel kızlar konusu vardır. Plajlarında güzel kızların ve vücut çalışmış genç erkeklerin varlığı göz kamaştırıcıdır. İtiraf ediyorum, ben Budva'ya gitmeden önce bu tip yazıları okudum okudum (oysa ki sadece turistik bilgiler almaktı amacım) ve bunalıma girdim:) Bir ara "Yahu gitmesek mi acaba? Ya çok sırıtırsam oralarda" diye düşündüğüm bile oldu:) Neylersin ki uzun da değilim, zayıf da değilim. Üstüne üstlük Rus, Sırp ve Karadağlı hemcinslerim geceleri çok şık giyinip çıkarlarmış ki gayet spor bir insanım, makyajla ilgim minimum düzeydedir. Yani anlayacağınız, daha gitmeden önce, belli ki sırf uzun bacaklı kızlara odaklanmış gezginlerin kurbanı oldum:) Belki hislerimi şakaya vurup bir parça abartıyorum ama inanın erkek milletinin dediğini abartmıyorum. "Oraya eşin olmadan gideceksin, eşim gözlerimi oymadan bakışlarımı başka tarafa çevirdim" vs. gibi sözleri okudum da, duydum da... Bir gazetede bile "Uzun bacaklı insanların ülkesi" yazıyordu Karadağ hakkında. Bir de gençlerin yeriymiş. Orayı gençler, Kotor'u yaşlılar tercih etsinmiş. Eşime "Ya biz orada 
çok mu genç kalırız acaba?" bile dedim:) O da "Biz yaşlı mıyız?" dedi doğal olarak:) Budva'da sadece gençler tatil yapabilirmiş gibi geliyordu bana. 

   Her şeye rağmen vazgeçmedim:) Bu sene Karadağ'da karar kılınmıştı. Bizim oğlan da 17 yaşında olduğu için, Kotor'da sıkılabileceğini düşündük ve tatilin büyük kısmını Budva'ya ayırdık. Peki pişman olduk mu? Asla. Siz gözü dışarıda erkeklerin lafına bakmayın, beni dinleyin. Budva'da her yaş grubundan insan var. Hatta hiç öyle olacağını düşünmemiştim ama çok fazla küçük çocuklu aile de var. Çocukların eğlenebileceği parklar, aktiviteler her yerde. Yerli turist ve Rus turist ağırlıkta. E bu insanlar zaten güzel insanlar. Şaşılacak bir yan göremiyorum ben burada. 
Giyinip süslenme meselesine gelince. Rus kadınlarının abartılı bir tarzı vardır hani? İşte aynen bu. Ha siz yine erkek erkeğe gidecekseniz gidin. Saat 22.00'den sonra gerçekten kızlı erkekli grupların gece kulüplerine akın ettiği doğru. Güzel kız-çirkin kız diye ayırmam. Neticede gençlik güzel. Eğlenmek gençlerin hakkı. Bu anlamda Budva gerçekten tercih edilebilir bir yer. Üstelik yeme, içme, konaklama ücretleri diğer Avrupa ülkelerinin altında. Ve Avrupa'nın en büyük gece kulüplerinden biri olan Top Hill'e sahip. Biz gitmedik ama gençler kaçırmasın derim.  
Top Hill değil burası, orta karar kulüplerden birinin önü.

    Bayağılığın olmadığı bir rahatlık var şehirde. Öğlene doğru herkes mayolarıyla, havlularıyla denize akın ediyor. Akşam üzeri ellerinde dondurmalarıyla, sandviçleriyle odalarına dönüyorlar. Caddelerde, otobüslerde, arabalarda, plaj kıyafetli insanlar... Kimse kimseye yan gözle bakmıyor (Belli ki bazı Türk erkekleri hariç.) Herkes gülüyor, eğleniyor. Geç saatlerde yemek yeniyor, kulüplerde, barlarda, hatta lunaparkta hep beraber coşuluyor. Haliyle gece ortam biraz gürültülü ama eğlenceli. Dünyevi sorunlardan bir süreliğine de olsa uzaklaşmak adına tercih edilebilir bir yer Budva. 
İlk defa bir ülkede dilenci ve göçmen görmedim. Belli ki kendi kendileriyle meşguller ancak.


    Peki biz neler gördük, neler yaptık Budva'da? Öncelikle nasıl ulaştığımızdan bahsetmem lazım tabii. THY'nin başkent Podgorica'ya (Podgoritza okunuyor) bazı günler 2 kere olmak üzere her gün seferi var. Yolculuk ortalama 1,5 saat sürüyor. Başkentten diğer şehirlere otobüsle gitmek isterseniz, öncelikle merkez otogarına ulaşmanız gerekiyor. 
Bunun için taksiye binmek lazım. Ücret 10 Euro. (AB üyesi değiller ama Karadağ'da Euro kullanılıyor). Podgorica-Budva otobüs biletinin ücretini bilmiyorum, 5 Euro olduğunu okumuştum. İsterseniz bizim gibi havaalanından taksiyle direkt Budva'ya da gidebilirsiniz. Taksiler çok farklı fiyat söylüyorlar. 30 ile 80 Euro arasında değişiyor fiyatlar. Fazla para vermek istemiyorsanız çok lüks taksilere yanaşmayacaksınız. Biz 30 Euro'ya anlaştık. 1 saat 20 dakika sonra Budva'daydık, otelimizin önüne kadar rahat rahat geldik. Karadağ'da taksi ücretleri çok uygun. Rahatlıkla tercih edilebilir. Normal ticari taksilerin yanı sıra bir de korsan taksiler var. Turist olduğunuzu anlayıp, yanınıza yanaşıp, uygun bir fiyata gideceğiniz yere götürebileceklerini söylüyorlar. Aleni bir şekilde yapılıyor bu. Herkes görüyor, biliyor. Normal taksiciler ses çıkarmıyorlar bu duruma.
    Karadağ çok çok sıcak bir ülke. İstanbul'u baz alırsam birkaç derece daha ekleyip öyle düşünün derim. Temmuz ayındaki sıcaklıktan bahsediyorum tabii. Sorduğumuzda bu sene biraz daha sıcak olduğunu ama genelde yaz mevsiminin böyle geçtiğini söylediler. Çok sıcak sevmeyenler için Haziran ve Eylül ayları daha uygun olacaktır sanırım.
    Budva'da, pansiyonlardan her şey dahil tatil köylerine kadar çok çeşitli konaklama tipi var. Biz booking.com'dan 
3 yıldızlı bir otel ayarladık. Günün çoğunu dışarıda geçirdiğimiz için lüks değil temizlik ve rahatlık önemliydi bizim için. Otelimize ulaşınca bir-iki saat dinlenmeyi tercih ettik. Akşamüzeri şehri keşfetmek üzere dışarı çıktık.

    Küçük bir şehir Budva. Tarihi eskiye dayanan her şehirde olduğu gibi Eski Şehir denen bir merkezi var. Ortaçağ Avrupa'sının tipik mimarisini yansıtan bir yer burası. Dar sokaklar etrafında dizilmiş taş evler ve bunları çevreleyen, denize hakim surlar... Muhakkak bir kilisenin yer aldığı irili ufaklı meydanlar... Tahta panjurlu pencereler, çiçekli balkonlar, sokak lambaları... Eski Şehir'de hayat canlı. Ama dışında da canlı. Surların hemen dibinde restoranlar, barlar, kafeler dizili. Bunların karşısında bir yol Marina'ya ve onun devamında ilerleyen sahil yoluna uzanıyor. Burası da dizi dizi restoranlarıyla her daim hareketli. Sahil yolunun bir arka caddesi daha da hareketli. Burada fast food büfeleri, dondurmacılar, hediyelik eşya dükkanları, üç yanı açık olup dışarıdan da herkesin merakla izlediği gece klüpleri ve büyük bir lunapark var. Kalabalık ama eğlenceli bir cadde burası. Cadde dedim ama trafiğe açık bölgeler değil bunlar. Trafik bir arkadaki ana caddeden akıyor. Burada da büyük mağazalar ve marketler dizili genelde.

    Budva'daki ilk durağımız bir restoran oldu. Çünkü artık akşam saatlerine yaklaşmıştık ve acıkmıştık. Çok fazla yer aramadan sahil yolu dediğim bölgedeki Jardan Restoran'a girdik. Hemen denizin dibindeki bir masaya oturduk. 

   Bu restorana birçok blogda rastladığım için tanıdım ve tercih etmemiz kolay oldu. Ben de herkes gibi tavsiye edebilirim. Yemekler lezzetli, fiyatlar uygun ve deniz manzarasına sahip. Çok tercih edilen bir mekan olduğu için fazla geç gitmemek ya da rezervasyon yaptırmak gerekli. Saat 21.00'den sonra kapıda kuyruk oluyor. 2 akşam daha burada yedik. 

    Balık çorbası, cevapciç (Boşnak köftesi), Yunan salatası gibi yiyecekler tam bizlerin damak tadına uygundu. 
3 akşamda, içeceklerle birlikte 3 kişi 28 ile 42 Euro arası hesap ödedik.

     Yemek işini hallettikten sonra tarihi surlar içindeki Eski Şehir'e (İsteyen Old Town, Stari Grad diyebilir) bir göz atmak istiyoruz. Ortaçağ havasını yansıtan kentleri seviyoruz ailecek. İyi korunmuşsa bir dönem romanında ya da  özenle kurulmuş bir film platosunda gibi gibi hissediyorum kendimi bu tip Avrupa şehirlerinin tarihi merkezlerinde. Budva'nın tarihi merkezi de iyi korunmuş. 1979 yılında yaşanan büyük depremin ardından yenilenmiş. Budva 2500 yıllık geçmişe sahipmiş. Ancak bugünkü görünümünü, büyük oranda, 1420-1797 yılları arasında yaşanan Venedik hakimiyetine borçlu. Roma döneminde şekillenmeye başlayan kent, sözünü ettiğim yıllar arasında tipik görünümüne kavuşmuş. Bir parantez açıp Budva'nın 16. yy'da sadece 1 yıl Osmanlı hakimiyetine girdikten sonra tekrar Venedik'e iade edildiğini belirtmem gerekir.

     Eski Şehir'in arnavut kaldırımlı dar sokaklarında keyifle gezinirken Budva Kalesi Müzesi'nin gece yarısına kadar açık olduğunu gördük ve girmeye karar verdik. Her ne kadar kale surlarından Adriyatik'e bir bakış atmak isteyip karanlık engeline takılsak da tarihi surlarda yürümek, dehlizlerde gezinmek gece gece ayrı bir romantik oldu doğrusu.
Budva Kalesi 

    Eski kütüphane ve kale ziyaretinin bedeli kişi başı 2.5 Euro ve dediğim gibi müze gece yarısına kadar açık.

    Budva'daki ikinci günümüz... Artık denize girme zamanı... Budva Rivierası denen uzun sahil şeridinde yer alan irili ufaklı çeşit çeşit plajdan birini seçip, Adriyatik'in pırıl pırıl deniziyle buluşma zamanı... Okuduklarımdan aklımda kalan Mogren plajına gitmeyi teklif ediyorum bizimkilere. Yürüme mesafesinde olduğunu biliyorum. Eski Şehir'in hemen arkasında yer alıyor aslında ama biz henüz çevreye yabancı olduğumuz için yolu biraz uzatıyoruz. Hava aşırı sıcak. 
Yol üzerinde rastladığımız bir otobüse binmek konusunda ısrarcı oluyor eşim. Otobüs Becici'ye gidiyor. 
Becici plajlarının da methini duyduğum için kabul ediyorum. Mogren'e bir başka gün gideriz artık. 10-15 dakikalık bir yolculuk yapmak gerekiyor. Otobüs biletinin fiyatı ise, bir kişi 1.60 Euro.

    Becici kıyılarına geldiğimizde sıra sıra dizili plajlardan birine atıyoruz kendimizi. 
Arka planda bizim bu ülkeye Karadağ dememize sebep olan dağlar

    Sıcak fazlasıyla yoruyor insanı. Budva'nın sahil şeridindeki her yerden denize girilebiliyor. Ücretli plajların arası genelde boş alanlar şeklinde bırakılmış, bu kısımlarda ücret ödemek zorunda kalmadan kendi şemsiyeni getirip denize girebiliyorsun. Ücretli plajların kiminde 2 şezlong ve 1 şemsiye için 10 Euro ödenirken, kiminde 15 ya da 20 Euro ödeniyor. Bu plajların kafeleri, restoranları da var ancak alışveriş yapmak zorunda değilsin, dışarıdan rahatlıkla yiyecek, içecek getirebiliyorsun.  Becici plajlarını tavsiye ederim. Sahil, yumuşak kum olmasa da kuma yakın çok küçük taşlardan oluşuyordu ve denizi de pırıl pırıldı.

    Bol bol yüzdük, keyifli bir gün geçirdik Becici'de. Tıklım tıklım dolu otobüs sayesinde dönüşümüz biraz zahmetli oldu yalnız. Aslında taksiyle dönmeliydik. 3 Euro'dan fazla tutacağını sanmıyorum. Tavsiyem, eğer araba kiralamadıysanız taksi kullanmanız. Özellikle 2-3 kişiyseniz. Biz Karadağ gezimiz sırasında taksi de kullandık, otobüs de. Taksiyi daha fazla tercih edebilirdik ama özellikle Budva'da İngilizce bilen o kadar az kişi var ki eşim "Nasıl anlaşacağız şimdi şoförle?" deyip durdu ve uğraşmak istemedi. Yoksa dediğim gibi korsan da olsa yasal da olsa taksi bol ve ucuz.

    Budva'daki ikinci günün akşamında büyük çoğunluk gibi fast food tarzı bir şeyler yiyelim dedik. Fast food dediğim de bildiğiniz döner! Evet, Budva'da her köşe başında dönerci var. İsmi farklı tabii ama neydi hatırlayamıyorum. Et ve tavuk döneri bizdekinden daha kalın lavaş ekmeklere koyup dörde katlıyorlar, üçgen şeklinde kocaman bir sandviç oluyor. Günün her saatinde herkesin elinde pizza dilimi ya da döner sandviçler. Bu tip yiyeceğin fiyatını da söyleyeyim. Pizza dilimi (ki epeyi doyurucu) 1,5 Euro, döner sandviçler ise 2,5-3 Euro. Ne yazık ki fotoğrafını çekmeyi unutmuşum. Döner bildiğimiz döner de porsiyonlar biraz fazla. İlginç bir fast food tarzı daha var, onu da atlamayayım. Popüler yerlerde değil de daha arka sokaklarda bildiğiniz kasap dükkanları var. Bu dükkanların bir köşesinde ızgara var. 
Etini seçiyorsun ve hemen o anda pişirtip garnitür ekleterek ekmek arası yaptırıyorsun. Özellikle akşamüzeri denizden dönüşte çok kalabalık oluyor bu dükkanlar. Biz denemedik.

    İkinci günümüzün akşamında bir de lunaparka girmiş bulunduk. Ondan sonra her akşam Orhun mutlaka uğradı buraya. Özellikle çarpışan arabalarda çok arkadaş edindi:) Her akşam şu acayip alete bindi. Gürültülü ama keyifli bir ortam vardı lunaparkta. 

    Budva'da 3.gün marinanın devamındaki uzun sahil şeridinden denize girmek istedik. Araçla uğraşmayalım ve merkezi deneyelim dedik. Gözümüze kestirdiğimiz bir plaja girdik. Burada da deniz fena değil ama insan ve tekne kalabalığı nedeniyle kıyı bölgesi akşamüzerine doğru bir parça kirlendi. Her yerde merkez böyle olur genelde, çevre koylar ve plajlar daha temizdir malum. Burada şezlong fiyatlarının daha uygun olduğunu belirteyim ama. 
2 şezlong 1 şemsiye 10 Euro idi.


    Merkezdeki plajların denizden görünümü de şöyle:

    O gün plajda şöyle atıştırmalık bir şey aldık. Aslında bildiğin hamur kızartması. Üzerine çikolatalı sos döküyorlar. 

    Karadağ'da kahvaltıda ya da gün içinde kızarmış hamur çok yeniyor. "Yerel yemeklerimizden" dedi biri de 
"Bunun nesi yerel? " demedik tabii. Bizlerde her hafta sonu yapılan hamur işte. İç içe geçen bir tarih söz konusu olduğu için Balkan ülkeleriyle ortak yemeklerimiz çok. Döneri geçiyorum, mesela Budva'da biber dolması da dikkatimi çekti.

    Budva'dan ayrılmadığımız o gün, yollarda vakit kaybetmediğimiz için akşamüzeri denizden biraz erken çıkıp, hava kararmadan Eski Şehir'i gezmek istedik. İlk durağımız Arkeoloji Müzesi oldu.

    Küçük bir müze burası. Arkeolojik eserlerin yanı sıra etnografik özellikler taşıyan kullanım eşyaları da sergileniyordu. Müze akşam 22.00'ye kadar açık ve giriş ücreti 2 Euro.

    Daha sonra ara sokaklarda dolaşarak, ziyarete açık ne kadar bina varsa -ki bunlar genelde kiliseler- girdik, 
turist kalabalığıyla birlikte Santa Maria Kilisesi'nin hemen bitişiğindeki surlarda mola vererek güneşi yolcu ettik.


 
St. John Kilisesi 7.yy
 
İlk akşam girdiğimiz kale binası

Holy Trinity Kilisesi 19.yy.başları

Santa Maria Kilisesi, 9.yy (Bugün kültür merkezi olarak kullanılıyor)

    4.gün rotamızı Sv.Nikola Adası'na çevirdik. Diğer bir deyişle Hawaii Adası. Nedendir bilmem öyle demişler. Budva'nın hemen karşısında yer alan, 10 dakikalık deniz yolculuğuyla gidilen bu adayı çok beğendik. Adaya gidiş çeşitli firmalara ait teknelerle yapılıyor. Biz bu tekneye denk geldik. 

    Görüldüğü gibi ücret kişi başı 3 Euro. Akşam 19.00'a kadar devamlı gidip geliyor ve sen istediğin saatte adadan dönüş yapıyorsun.

    Sv.Nikola Adası'nın denizi çok temizdi. Fakat arka taraftaki küçük koy hariç, sahilin oldukça iri taşlardan oluştuğunu söylemem lazım. 

    Az önce bahsettiğim küçük koy daha ufak taşlı. Özellikle çocuklu aileler o kısmı tercih ediyorlar, dolayısıyla o bölge daha kalabalık. İşte şurası:

    Bizim için fark eden bir durum olmadığından Budva Eski Şehir'e dönük tenha bir bölgeden şezlong kiraladık ve manzaranın keyfini çıkardık.
    Ada'da bir adet restoran var. Bir de unlu mamüller ve krep satan bir büfe. Krep de fazlasıyla tüketiliyor Budva'da.


    5.gün rotamızı Mogren Plajı'na çevirdik. Bu kez yolu iyi biliyoruz. Önce Eski Şehir bölgesine ulaştık, arka tarafındaki plaja doğru ilginç bir yürüyüş yaptık. Kıyı boyunca bazen sulara bata çıka, bazen de böyle kaya oluşumlarının içinden geçerek hedefe ulaşmaya çalıştık.


    Yolun hemen başında manzaramız Eski Şehir'in bu muhteşem görüntüsüydü.



     Bir süre bu güzelliğin keyfini çıkardıktan sonra mecburen sırtımızı döndük, ilerledik ve bu kez başka bir güzellikle karşılaştık. Budva'nın meşhur Dans Eden Kız heykeli... 

   Sanatçısını öğrenemedim ama bu zarif heykelin çok yerinde bir noktada yükseldiğini ve etkileyici, hoş duygular uyandırdığını söyleyebilirim.

    Dans Eden Kız'ı da -akşam üzeri dönüşte tekrar göreceğimizin mutluluğuyla- arkamızda bıraktık ve dediğim gibi sulara bata çıka, kayaların arasında gezine gezine Mogren 1 plajına ulaştık. 

Bu kısım çok hareketli. Daha çok gençler tercih ediyorlar. Müzik sesi ve kahkahalar eksik olmuyor sanırım bu plajda. Biz biraz daha ilerleyip daha sakin olan Mogren 2 plajını tercih ettik. Orhun bir süre sonra birinci plaja yollandı tabii.

    Mogren plajlarının denizi güzel, sahili kimi yerde kumlu, kimi yerde çok ufak çakıllı. İstersen şezlong kiralayabiliyorsun, istersen yüksek kayaların gölgesine havlunu serebiliyorsun. Bu plajın bana göre tek eksisi, yüksek kayaların dibinde kaldığı için akşam üzeri erken saatte, hava kararıyormuşçasına gölgelenmesi. Ama yine de tavsiye edilesi plajlardan biri tabii ki.

    Budva'daki 6. günümüzde Sveti Stefan adasını ziyaret edeceğiz. Budva denince, kartpostallara yaraşır masalsı görünümüyle ilk akla gelen ada burası aslında. 15.yy.'da kurulmuş bir köy iken bugün zengin müşterilerine evsahipliği yapan bir otel Sv.Stefan. 

   Söylentiye göre, çevresini saran duvarlar Osmanlı saldırılarından korunmak için yükselmiş. 1960'lı yıllara kadar balıkçı köyü olarak  bilinen ada, bu tarihlerde restore edilerek lüks bir otele dönüşmüş. Bundan sonra epeyi ünlü isimleri ağırlamış. Beni sarsmaz diyorsanız bu tarihi adanın 100 evinden birinde konaklayabilirsiniz. Ya da çoğunluk gibi ince bir yolla adaya bağlanan plajda  güneşlenip, pırıl pırıl Adriyatik denizine kendinizi atıp otelin dibine kadar yüzebilirsiniz:) Akşam yemeği için otelin restoranında yer ayırtmak da bir başka seçenek tabii. Ada'nın havasını solumak için bu daha ulaşılabilir bir yol sanırım.

    Budva'dan Sv.Stefan Adası'na gitmek için yola çıktığımızda hemen otelimizin karşısındaki otobüs durağına gittik önce. Otobüs, taksi ne varsa bakınırken bir adam geldi yanımıza ve yarı İngilizce yarı kendi dilinde nereye gideceğimizi sorduktan sonra 6 Euro'ya Sv.Stefan'a götüreceğini söyledi. Korsan taksi tabii. Tamam dedik bindik biz de ama sonradan düşündük ve normal taksinin de aynı fiyata götüreceğine karar verdik. Budva-Sv.Stefan arası uzak değil, sadece 5 km. Dönüşte ilk durak olduğu için otobüse bindik, ancak bir süre sonra hınca hınç doldu yine.

    Sv.Stefan Adası'yla bağlantılı olan plaj ve deniz oldukça temiz ve keyifli. Ortaçağ'dan kalma bir köye karşı güneşlenmek, yüzmek, zaman-mekan duygusunu alt üst eden farklı bir deneyim. Ben de gidip gören herkes gibi kesinlikle tavsiye ederim. Plajın hemen üzerinde yer alan restoran biraz pahalı ama oldukça iyi. Ada'ya karşı tatlı-kahve keyfi yaptık ve çok memnun kaldık.

    Budva'daki son günümüzde tekrar Mogren Plajı'na veya Hawaii Adası'na gitmeye karar verdik. Karar verene kadar biraz çekiştik çünkü ben Jazz Beach'e gitmek istiyordum ki burası da tavsiye edilen plajlar arasında. Ancak eşim üşendi. Ne yazık ki tatillerin son günlerinde tanıdığı, bildiği yerlerde takılma konusunda ısrar ediyor kendisi. Ben ise hep farklı yerler görme derdinde oluyorum. Öyle böyle derken Hawaii Adası'nda karar kıldık. O gün de aksi gibi adanın kıyıları akşamüzerine doğru çöplendi, bulanıklaştı. Artık nedendir bilmem, bir önce gidişimizdeki denizle arasında dağlar kadar fark vardı. Umarım siz gidince o pırıl pırıl olan yüzüyle karşılaşırsınız. Jazz Beach'e gitmediğimiz için söylendim mi peki eşime? Tabii ki söylendim:)


    Budva'da bizim gidip gördüğümüz plajlar bunlardı. Herkes Budva Rivierası'ndaki farklı plajları deneyebilir, denizin tadını çıkarabilir. Akşamları da ver elini barlar, gece kulüpleri:) Orhun biraz sağa sola takıldı, birileriyle tanıştı ama biz çok hareketli yaşamadık Budva gecelerini. Akşam yemeğinden sonra Eski Şehir'in içinde St.John Kilisesinin hemen karşısında bir meydan kafesi olan Ice Club MB'de, ayrıca Hemingway Kafe'de ve Harley Davidson'da geçirdik vaktimizi. Güzel tatlılar yedik, keyifli içeceklerden tattık. Bu üç kafeyi de tavsiye ederim. 
Ice Club MB

   Budva'da İngilizce konuşabilen çok az insan var. Garsonlar dahil. Ancak Ice Club'da böyle bir zorluk yaşamazsınız. Burada garsonlar deneyimli ve oldukça sıcakkanlı. Hemingway Kafe, ünlü yazar Ernest Hemingway temalı, keyifli bir mekan. Burada yemek de yiyebilirsiniz. Harley Davidson ise bilinen bir marka. 
Hemingway Kafe

   
Hemingway Kafe

    Akşam yemekleri için yazının başlarında Jardan'ı önermiştim. Birkaç akşam burada yedik, 2 akşam fast food takıldık. Budva'da şöyle bir düzen var. Marina kısmında restoranlar dizili dedim ya, bunlar biraz daha pahalı oluyor, onun arkasında aynı restoranın deniz manzaralı olmayan orta karar bir mekanı oluyor, bunun da arkasında birkaç masanın atıldığı fast food bölümü oluyor. Denizden uzaklaştıkça fiyatlar daha uygun hale geliyor. Biz hepsini denedik. Pizza da yedik, deniz ürünleri de, döner de, cevapciç de... Deniz ürünleri derken balıktan bahsetmiyorum yalnız. Midye, kalamar gibi ürünlerden söz ediyorum. Balık inanılmaz pahalı. 1 kilo mevsim balığı 40-45 Euro idi. Şaşırdım aslında bu duruma, daha önce Dubrovnik'te sıkıntı yaşamamıştık, Budva'da da balığın ucuz olacağını düşünmüştüm. Değilmiş. Kırmızı ve beyaz et oldukça uygun ama. Son akşamımızda da kale surlarının hemen dışında bir İtalyan restoranına gittik. Akşam yemekleri için 3 kişi toplam 20 ile 70 Euro arasında ücret ödedik. İçeceklerin de uygun olduğunu söyleyebilirim. Su konusuna gelecek olursak, şişe su aldık tabii devamlı. Dışarıda genelde 1 Euro'dan satılan küçük şişe suların fiyatı, marketlerde bunun yarısıydı. 
    Temmuz ayında Budva'da tiyatro festivali düzenleniyormuş ama buna ilişkin bir etkinliğe rastlayamadık. Daha çok yiyelim, içelim, yüzelim, sosyalleşelim, kopalım havası var burada. İlk gün kitapçıların ve kitapçı standlarının  fazlalığı dikkatimi çekmişti ama ilerleyen günlerde gördüm ki buralara kimse uğramıyor. Bomboş. Plajlarda kitap okuyan da görmedim. Her gittiğim yerden muhakkak kitap ayracı alırım, burada ne kitapçıda, ne müzede, ne hediyelik eşya dükkanlarında bir tane bile kitap ayracı görmedim. Anı eşyası olarak da her yerde olan şeyler var. Magnetler, fincanlar, çantalar vs. Farklı olarak Karadağ şarabı ve Sırp rakısı olarak bilinen Rakija alınabilir.
Resim yazısı ekle

    Avrupalı turistlere de rastlanıyor ancak dediğim gibi daha çok yerli turist, diğer Balkan ülkelerinden gelenler ve Ruslar tercih ediyorlar Budva'yı. 3 tarafı dışarıya açık olduğu için önünde durup rahatlıkla içerisinin hareketliliğinin izlendiği gece kulüplerinde devamlı konserler oluyor. Gözlemlediğimize göre bunların bazıları ülke çapında ünlü kişilerin konserleri oluyor ve yerli turistler büyük bir hayranlıkla hep bir ağızdan şarkılara eşlik ediyorlar. Sen de hiçbir şey anlamadan öyle kalakalıyorsun:) Karadağ şarkılarıyla bizim pop şarkılarını çok birbirine benzettim ben. Demet Akalın, Serdar Ortaç tarzından bahsediyorum ama. 
Böyle sakin göründüğüne bakmayın, gece coşacak burası:)

    Düşünüyorum başka ne anlatabilirim diye ama sanırım her şeyden bahsettim. Eğlenceli bir yer Budva. Tam bir yaz kenti. Kalabalık bu yüzden. İnsan trafiği de yoğun, araç trafiği de. Sanırım günden güne daha da kalabalıklaşacak. 
Her yerde yeni yeni yükselmekte olan inşaatlar göze çarpıyor. Niyetiniz varsa daha da kalabalık olmadan gidip görmenin tam zamanıdır derim ben. Keyifli bir tatil geçirdik Budva'da. 1 günümüzü de Kotor'a ayırdık. Onu da bir başka yazıda anlatacağım. 1 gece kaldık ama kısaca anlatılamayacak kadar çok beğendik çünkü. Şimdilik benden bu kadar. Buraya kadar sabırla okuyan varsa teşekkür ederim:) Birkaç ilave fotoğrafla huzurlarınızdan ayrılıyorum efendim.


Her gün içinden geçtiğimiz park. Özellikle akşama doğru çok keyifliydi.

Nedense burayı çok seviyorlar. Fıskiyenin önünde fotoğraf çektiren çektirene:)

 
Eski Şehirde, tarih içinde tarihi bir seminer. Konu ikonalardı.



İlgili Diğer Yazılar:  BU YAZ KARADAĞ'DA...
                               KOTOR... O GÜZEL VE BİLGE BİR HANIMEFENDİ...
                               













12 Ağustos 2015 Çarşamba

BU YAZ KARADAĞ'DA...

    Türklerden vize istemeyen ülkelerin hastasıyız dedik ve bu yaz tatilimizi Karadağ'da geçirmeye karar verdik. Orijinal ismiyle Montenegro'da... Her ikisi de aynı anlama geliyor zaten ve bu deyişi bu küçük Balkan ülkesini kuşatan dağların, ormanların koyu renginden alıyor.
    Karadağ, dağılan eski Yugoslavya'nın bir parçası. Önce Sırbistan-Karadağ şeklinde oluyor bu ayrılma. 2006 yılında yapılan bir referandum sonucuna göre Sırbistan'dan da kopuyor ve bağımsız bir ülke oluyor Karadağ. 700.000'i bulmayan nüfusunu daha çok yüzde 43 oranla Karadağlılar ve yüzde 32 oranla Sırplar oluşturuyor. Gerisi Boşnaklar, Arnavutlar ve Hırvatlar şeklinde dağılıyor. Bu coğrafyada M.Ö 6.yy.'da Arnavutlar'ın atası olarak bilinen İlliryalılar'ın olduğu biliniyor. Daha sonra Slavlar geliyor. Roma, Bizans, Venedik, Osmanlı hakimiyeti derken Karadağ dediğimiz ülke ve halkı oluşuyor. "Osmanlıların hakimiyeti" dedim ama aslında hiçbir zaman tam hakimiyet sağlanamamış Karadağ'da. 1.Murat zamanında başlamış yoklamalar. İlk fetihler 
Fatih Sultan Mehmet zamanında gerçekleşmiş. Bu tarihten 19.yüzyılın sonlarına doğru yaşanan Osmanlı - Rus Savaşı'nın bitimine kadar olan süre zarfında, farklı yerlerinde farklı şiddette sözü geçmiş Osmanlı'nın. Çok direnmiş Karadağ halkı. Bu yüzden özerlik verilmiş. Bir tür piskoposluk sistemiyle yönetilmiş. Örneğin bugün başkent Podgorica'da mimari açıdan Osmanlı İmparatorluğu'nun izini sürmek mümkünken, Kotor gibi şehirlerde bunu görmek olanaksızdır. Özellikle bu şehir inanılmaz direnmiş Osmanlı'ya. Kotor Körfezi'ne açılan boğazın girişine zincirler çekecek kadar hem de. Bu yüzden hala o bölge Türk Boğazı olarak anılmakta. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nda Ruslar'ın yanında yer alan Karadağ, savaş sonrasında bağımsızlığını kazanmış. İlginçtir ki bağımsız Karadağ'ı ilk tanıyan Osmanlı İmparatorluğu olmuş ve bu tarihten sonra iki ülke arasındaki ilişkiler hiç olmadığı kadar iyi yönde seyretmiş. Tarihten sonra sıra geldi coğrafyaya:) Çok az bahsedecek olursak, adının hakkını veren Karadağ'da 2000 m.'nin üzerinde 70 tepe varmış ve bitki çeşitliliğinin zenginliğiyle bu konuda dünya literatüründe yer almaktaymış. Güney kısmı Adriyatik kıyılarında yer aldığı için yaz turizmi, yüksek yüksek tepelerinden dolayı da kış turizmi gelişmiş. 
Dans Eden Kız heykeli. Budva.

    Bizi bu yaz asıl ilgilendiren, ülkenin Adriyatik kısmıydı. Bol bol yüzeriz, hem de o arada biraz tarihi havayı soluruz, Budva'nın ve Kotor'un eski şehirlerinde keyif çatarız dedik:) Öyle de oldu nitekim. Aslında bu ikisi dışında gezip görülecek çok güzel şehirleri de var Karadağ'ın. Ancak çok dağılarak yıllık deniz hakkımızı tüketmek istemedik. Gitmeden önce gerekli araştırmayı yaptım ve Budva'nın çok eğlenceli ve gençlere yönelik; Kotor'un ise doğal güzelliğe sahip, huzurlu, sakin ve biraz daha orta yaşa hitap ettiğini okudum, dinledim. Bana sorarsanız (ki yazıyı ben yazdığıma göre saçma oldu aslında:)) "Evet, Budva daha eğlenceli, Kotor daha güzel" derim. Ancak yaş sınırlamasına katılmıyorum. Budva'da her yaş gurubundan turist olduğu gibi, Kotor'da yalnızca orta yaşlılar yoktu. Kotor'daki turist oraya bilinçli olarak UNESCO korumasındaki bir şehri görmeye gelmiş kaliteli gezginlerden oluşuyordu. Ve bunlar dünyanın her yerinden (daha çok Avrupa ve Amerika) , her yaşta insanlardı. Genç çoktu. Budva gezginleri ise daha çok yerli turistler, Sırplar, civar Balkan ülkelerinin vatandaşları ve Ruslar'dan oluşuyordu. Kotor'da İngilizce anlaşmak daha kolayken, Budva'da İngilizce bileni bulmak zordu. Rusça ikinci dil gibiydi. Türkiye'ye artık gelmeyen Rus turistin nereye gittiğini anlamış olduk.
    7 gece Budva'da, 1 gece Kotor'da kaldık. Aslında Kotor'un daha güzel olduğunu düşünüp ilk önce tam tersini ayarlamıştık. Ancak diğer gezi bloglarına baktık baktık "Ya Orhun sıkılırsa?" diye düşündük. (Bilmeyenler için söyleyeyim, kendisi 17 yaşında). Ağırlığı Budva'ya verdik. 1 gün de Kotor'u gezeriz dedik. Pişman olduk mu? Aslında olmadık. Budva gerçekten cıvıl cıvıl. Sıkılmak olası değil. Ama Kotor da çok güzel, çok etkileyici. Bayıldım. İnşallah tekrar gitmek kısmet olur.
Kotor. Eski Şehir.

    THY'nin belirli günlerde 2 kere olmak üzere her gün başkent Podgorica'ya seferi var. Biz çarşamba günü öğle saatlerindeki uçağa bindik. Yaklaşık 1 saat 40 dakikalık uçuştan sonra Karadağ'daydık. Saatlerimizi 1 saat geri aldık. Dediğim gibi vize derdi yok. Rahatlıkla giriş yaptık ülkeye. Uçaktan iner inmez inanılmaz sıcak bir ortama düştük ki ben bu yaşıma kadar bu kadar sıcağını gerçekten görmedim. Türkiye'de de birkaç gün sonra aynı sıcaklar başladı, biz döndüğümüzde de devam ediyordu 
(aslında hala devam etmekte) ama orası bir başkaydı. Diğer şehirlerimiz için bir şey diyemem ama benim gözlemlediğim, İstanbul'dan birkaç derece daha yüksekti sıcaklık. Kalbimin teklediğini hissettiğim anlar oldu, o kadar söyleyeyim. Bu kadar sıcak olabileceğini tahmin etmemiştim. "Bu yıl biraz daha sıcak ama genelde sıcaktır zaten" dediler. Daha önce aynı tarihlerde Dubrovnik'te gayet ılıman bir hava gördüğümüz için Karadağ da aynıdır herhalde diye düşünmüştüm. Öyle değilmiş. 
Bu aşamada coğrafi bilgileri yoklamak lazım:) Kısacası çok sıcak sevmeyenler haziran ve eylül aylarını tercih edebilirler. Sıcak hava çok zorlayıcı oluyor. Özellikle son gün Kotor'da gezerken deneyimledik bunu.
    Uzun bir başlangıç yaptım Karadağ gezisine. Anlatacak şey çok. O yüzden ben bu gezi yazısını bölmeliyim sanırım. Sırf Budva'nın plajları bile bir yazı oluşturur. Bundan sonrasını Budva ve Kotor olmak üzere iki kısımda toparlamaya çalışacağım. Budva'da görüşmek üzere.


İlgili Diğer Yazılar: BUDVA... HERKES İÇİN EĞLENCELİ
                               KOTOR... O GÜZEL VE BİLGE BİR HANIMEFENDİ...







4 Ağustos 2015 Salı

BUGÜNLERDE...

   
    
    Neredeyse bir ay olmuş iki klavye tuşuna basmayalı. Ara sıra uğrayıp tüm takip ettiklerimi okudum ama... Sadece ben yeni yazı giremedim. Öncelikle gündem can sıkıcıydı -ki hala öyle- içimden bir şey yazmak gelmedi, daha sonra yaz tatiline çıktık. Birkaç gün oldu eve döneli, hala çamaşır yıkayıp yerleştirmekle uğraşıyorum. Neyse ki bugün bavulları iyice boşaltıp, temizleyip kaldırabildim. Neylersin ki gezip tozmanın böylesi bir bedeli de var. Tamamen evin annesine düşen bavul hazırlama ve bavul boşaltma faslı... Öncesinde bol ütü, sonrasında bol yıkayıp kurutma:) 
    Bu sene yaz tatili için Karadağ'ı seçtik. Malum vizesiz seyahat edebileceğimiz Avrupa ülkelerinden biri Karadağ. Orijinal ismiyle Montenegro. Vizesiz olmasının 
yanı sıra denizinin güzel olması ve pahalı bir ülke olmaması da tercih sebeplerimiz arasındaydı. Daha önce 2 sene üst üste  Bosna Hersek'ten Dubrovnik'e geçip, sonrasında baştan başa Hırvatistan'ı gezmişliğimiz var ki o bölgede epeyi bir yer gördüğümüz, Adriyatik sularında hatırı sayılır derecede serinlediğimiz anlamına gelir bu. Severiz Balkanlar'ı. En keyifli tatil sıralamamızda, kiraladığımız arabayla gerçekleştirdiğimiz Hırvatistan gezisi ilk sırada yer alır bizim için. Hırvatlar'ı tanıdık, Boşnaklar'ı tanıdık, bu kez Karadağlı ve Sırp halkın ağırlıklı olduğu bölgedeydik. 
1 hafta Budva'da, 1 gece Kotor'da kaldık. Aslında ilk önce Kotor'da yer ayırtmıştık ancak Kotor'un çok güzel ama çok sakin olduğunu, asıl hareketin Budva'da olduğunu ağırlıklı olarak duyunca kararımızı değiştirdik. Evet, Budva daha hareketli, Kotor daha etkileyiciymiş:) Ancak Budva'nın plajlarının güzelliği de deniz tatili yapacaklar açısından Kotor'a göre daha tercih edilesi bir durum. Bunların hepsini en kısa zamanda ayrı yazılarda anlatacağım. Şimdilik ufak bir girizgah yapıp, "Ben buralardayım" mesajı vermek istedim:) Vallahi ben buralardayım da herkes nerelerde bilmiyorum. 
Çok tenha bu aralar blog alemi çok... 
    Benim günlerim böyle geçiyor işte. Bir yandan tatil dönüşü ev işleriyle uğraşıyorum, bir yandan da yaz mevsiminin üçte ikisini tükettik malum, geri kalanını da adına yaraşır şekilde yaşamak için eş, dost, akraba toplantılarını, yemeklerini, deniz kıyılarını, açık havada içilen kahveleri, yapılan sohbetleri atlamamaya çalışıyorum. Çok çabuk bitiyor yaz:( Sıcak mıcak ama ben yine de çok seviyorum bu mevsimi. Bir sonraki yazım sıcak Budva'nın serin sularını tanıtacak meraklısına. Şimdilik kısa bir ara. Ben fotoğrafları düzene koyayım, bilgilerimi tazeleyeyim:)